10 Haziran 2013 Pazartesi

Hikayenin başı...

Arkasına acemice gizlediği papatyaları yüzüme doğru tuttu. "Hangi çiçeği sevdiğini bilmiyorum, tahmin hakkımı kullandım."dedi, gözlerini gözlerime dikerek.  " Bravo, çok başarılı bir tahmin." dedim ve çiçekleri alıp masaya koydum. "Aç mısın?" dedi. "Hayır" dedim. " O zaman, daha önce içtiğin Türk kahvelerini unut, hadi kalkıyoruz." dedi. "Geçmişimi unutmamı bekleme benden lütfen ." dedim yeşilçam ağzıyla "Tamam sana zaman veriyorum söz." dedi  aynı tonla ve gülüşüme ekledi gülüşünü. Ara sokaklardan yürüye yürüye küçük bir çay ocağına çıktı yolumuz. "İşte burası" dedi heyecanla. Bazen küçük bir çocuğun onu konuşturduğunu düşündürecek denli coşkulu anları vardı. Kahvelerimiz bol köpüğüyle geldi ve gerçekten daha önce içtiklerimi unutturacak kadar mükemmeldi. "Nasıl buldun?" dedi meraklı gözlerle. "Harika!" dedim.  Keyifle bir yudum daha aldı kahvesinden. Henüz çok yeniydi birlikte vakit geçirmelerimiz  ve sessiz kalmamak adına her şeyden uzun uzun, detaylı detaylı konuşuyorduk durmaksızın.  Çantasından çıkardığı kitabı masaya usulca koyup :" Okumalısın mutlaka" diye söze girdi. "Okudum, sevdim." dedim.  Gözleri parladı: " Çok derin bir felsefesi var değil mi? Var olmanın dayanılmaz hafifliği.., filmini de çektiler bunun." dedi. Gülümsedim: "İzledim, sevmedim, kitabın ruhunu öldürmüşler, keşke çekmeselermiş." dedim. Başıyla onayladı beni. "Bu kitabı birkaç kez okudum ve hep yeni tatlar bıraktı damağımda, sevdiğim yerlerin altını çizip, notlar aldım yer yer, temiz bir okuyucu değilim sanırım." dedi. " Ben bırak satırların altını çizmeyi, sayfaları kıvırmam bile, çok titizim bu konuda." dedim.  "Temiz bir okuyucusun yani." dedi. "Hem de nasıl." dedim, gülümsedi. Gel yürüyelim biraz, hava kararacak birazdan."dedi. Kitabı bana uzatıp : "Sende kalsın." dedi. "Ben de zaten var ama." dedim. "Olsun onun yanına koyarsın işte." dedi. Bu gizliden bir çağrıydı aslında, kitabı alıp çantama koydum. "Anılarını biriktirmeyi sever misin yoksa "kullan at"çılardan mısın?" diye sordu sırt çantasını omzuna yerleştirirken. "Hem de nasıl, anılar kütüphanesi adeta beynim,evim." dedim. "Ben de öyleyim biraz, anların kanıtlarını saklarım mutlaka. Ha sonrasında bulduğumda acı da verebilir mutluluk da, o kısmı da süprizi işin." diye karşılık verdi. "Mesela sen o kitabın kütüphanendeki varlığını bile unutup başka kitap ararken gördüğünde belki gülümseyecek belki görmezden geleceksin." dedi mimiklerimi takip ederek. " Bilmem." dedim, gerçekten bilmeyerek. Bu bir başlangıçtı biliyorduk ikimiz de. Yürümeye devam ettik ve sonra bir anda dönüp, takındığı ciddi ifadeyle sordu :" Dünyanın en güzel yeri neresi biliyor musun?"  Duraksadım: "Neresi?" dedim. "Az yana kaysana." dedi. "Ah Muhsin Ünlü !" diye karşılık verdim. "Biliyorsun!" diye şaşırdı. "Biliyorum." dedim gülümseyerek ve yürümeye devam ettik "birlikte."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder